5 Kasım 2013 Salı

Su gibi Aziz ol!

Su, hayatımızın olmazsa olmaz bir parçası! Su olmazsa hayat durur. Bir insanın aç ve susuz en fazla 18 gün yaşayabileceği tespit edilmiş.Su hayatımız için çok önemli bir element.Su temizler, rahatlatır, ferahlatır. Onun için deniz kenarında yaşayan insanlar dağlık bölgelerde yaşayan insanlara kıyasla sakindir.En önemlisi ise suyun hafızası vardır.Dünya ilk oluştuğunda oluşan elementlerden biridir. Japon bilim insanları su ile ilgili pek çok deneyler yapmışlardır.Suya çeşitli müzikler dinleterek molekül yapısının nasıl değiştiğini kanıtlamışlardır.Bir diğer deneyde 3 ayrı kaba aynı oranda pirinç ve su koymuşlar. Birincisine hergün "seni seviyorum",ikincisine "senden nefret ediyorum" ve üçüncüsüne de sanki yokmuş gibi davranmışlar, bakmamışlar bile! 3 gün sonunda birinci kaptaki su berrak; pirinç, bembeyaz, irileşmiş, harika bir görüntü! İkinci kapta simsiyah olmuş bir su ve çürümüş pirinç! Üçüncüsünde ise kapkara bir kap, su uçmuş gitmiş pirinç yok olmuş! Yıllar önce bunu ilk gördüğümde çok etkilendim.O zaman su ile insan herşeyi çözebilir diye düşündüm.Çünkü görüldüğü gibi suyun bir hafızası var.Dünyaya baktığınızda 3/4 ü su, insanın 3/4 ü sıvı, ayrıca eski bir kitabede evrenin 3/4 ünün manevi olduğu söylenir! Her şey enerjidir.Düşünceler, sözler, katı madde, sıvı madde...herşey.Artık hayatımda pek çok şeyi Su'dan yardım alarak çözüyorum. Çözemediğiniz bir konu için, yatmadan önce yarım bardak su alın başucunuza... sorun sorunuzu bir yudum alın ve uyuyun. Mutlaka gece rüyanızda cevabı gelir. Sabah da bardaktaki geri kalan suyu için. Rüyada gelmeyen cevap bazan gün içinde gelebilir. Banyo yaparken suyla konuşun, "beni temizliyor, gençleştiriyor, güzelleştiriyorsun, her hücremi yeniliyorsun, teşekkür ederim, seni seviyorum!"Sonuçları gerçekten görebilirsiniz. Suyu istediğiniz gibi programlayabilirsiniz.İçtiğiniz suya "seni seviyorum" diyerek için! :)  Molekül yapısı hemen değişiyor ve hafızazındaki sevgi ile bir olmanızı sağlıyor.Etkili olması için olumlamalarınızı suya okuyup sonra o suyu içebilirsiniz...İlerde hiç ilaçlara gerek olmayacağını düşünüyorum. Su iyileştirir.Boşuna dememişler "Su gibi Aziz ol!" diye :)

9 Ekim 2013 Çarşamba

KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞMAK!

Küllerimden yeniden doğuyorum.İnsan yaşamı boyunca çeşitli periodlarda tekrar tekrar doğar.Buna bilinç yükselmesi de diyebilirsiniz. Bu öyle bir enerjidir ki sizi kendi içine çeker ve tüm inançlarınız, yargılarınız, geçmişe ait ne varsa, artık zamanı dolan herşeyi küle çevirir ve yeniden doğuşu yaşarsınız. Bir tazelik hissedersiniz.İşte bu İstanbul seyahatinde aynen bunları yaşadım. 2013 senesinin bir özelliği eski defterleri, hesapları yapıp kapatmaktır. Bu aynen astrolojide Merkür gezegenin geri gitmesi gibidir. Merkür geri giderken geçmişe ait olanları değerlendirir ve artık gerekiyorsa hayatınızdan çıkarırsınız. Yeni gelecek olana yer açarsınız.
Bu bana çok sevgili bir arkadaşım aracılığı ile eski bir ritüeli hatırlattı.Geçmişe ait atmak istediğim beni rahatsız eden, artık benim için negatif olanı bir kağıda aynı negatif hali ile yazdım. Sonra bu cümlenin olumlusunu buldum ve defalarca ifade ettim Bunu yaparken de yazdığım kağıdı parçalayıp küçücük parçalara ayırıp ezdim ve yaktım.Küllerini de akan suya attım.Sonra da aklıma geldikçe pozitif kurduğum cümleyi tekrarlayıp durdum...Nasıl bir rahatlama, hafifleme hissettiğimi düşünün! Siz de yapabilirsiniz. Hepimizin bildiği gibi 4 element vardır. Hava, su, ateş ve toprak. Ben burcum yay (ateş grubu) yükselen burcum yengeç(su grubu) in elementlerini kendime yakın buluyorum. Hangisi sizi çekiyorsa onu yapın.Toprağa gömebilirsiniz, akan suya atabilir, yakabilir veya yüksek bir yerden havaya savurabilirsiniz. Bu ritüeli bana hatırlatan ve vesile olan arkadaşıma teşekkür ederim. :)

1 Ekim 2013 Salı

Bir şeylerin tıkır tıkır gitmesi nasıl olur?

İnsana en büyük yarar da zarar da en yakınından gelir derler.Çekirdek aile tekamül sürecinde çok ciddi rol oynar. Sizi rezil de eden vezir de eden anne babalarınız, kardeşleriniz, eşiniz, çocuğunuzdur. Bunu kendi deneyimlerime de dayanarak rahatça söyleyebiliyorum. Hayatınızla ilgili bir hayaliniz vardır.Planınızı yaparsınız ve harekete geçmeye hazırlanırsınız.Fakat bazan öyleki hep direkten döner bir şeyler..."Demekki zamanı değil" ya da " Benim için hayırlı değil demekki" dersiniz.Oysaki yanı başınızda babanız size enerji blokajı yaratmıştır.Kendi düşüncesine göre size uygun değildir. Kendi kafasında sizinle ilgili farklı düşünmektedir. Bunu yaparken kesinlikle kötü düşünmez.Tüm aklı fikri sizin güvende, sağlıklı, kendi öğrendiği kalıp ve düşünceler doğrultusunda bir düzen içinde olmanızdır. Bu enerji blokajlarını, farkedip kırdığınızda işler tıkır tıkır yürümeye başlar. Hani başta hayırlı değilmiş demekki dediğiniz iş kendiliğinden gelişir. Hep bir diğerini korumak için onlara istemeden, iyi niyetli bir şekilde engeller çıkarırız.Bu blokajları kaldırmak için ise hayalinizde çekirdek ailenizle aranızda o konu ile ilgili kordonları kestiğinizi imgeleyebilirsiniz.Bunu kısa bir meditasyonla gün içinde aklınıza geldikçe yaparsanız çok ciddi faydasını görürsünüz.Ayrıca sabah uyandığınızda ve akşam uykuya dalarken yapılan imgelemeler her zaman daha çok etkilidir.

24 Eylül 2013 Salı

Duygular, Değerler & Frekansları

Pek çok araştırmacı psikolog, sosyolog insanın evrimleşmesi üzerine çalışmalar, araştırmalar, deneyler, gözlemler yapmıştır.Bunlardan bazıları da aşağıdaki değerlendirmeleri uzun yıllar çalışmaları sonunda ortaya çıkaran,Don Beck, Christopher Cohen, Christopher Cooke, Ken Wilber, David Hawkins'dir.Bilinç seviyeleri için David Hawkins dediği gibi, insanın başlangıç noktasını sıfır olarak başlatalım.On üzeri10 devinim hızına sahip en düşük frekanslı değer, duygu "UTANÇ" tır. Sonra bunu diğer duygular takip ediyor.200'e kadar düşük frekanslar hakim."Gurur" u 175 olarak ölçümlerken bunun üzerine geçildiği anda yükseliş frekansları hakim oluyor.700'e geldiğinizde "AYDINLANMA" yaşanıyor.Ayrıca deniyor ki bu yüksek frekans döneminin ağırlık kazanması M.S. 2.150 yılı civarındadır. Yani 200 lü değerlerin üzerine çıktığınızda artık hayatınızda utanç, suçluluk, nefret, acı, korku, istek, öfke, gurur yer almıyor.Onların yerini artık, cesaret, doğallık, niyet, kabul, nedensellik, sevgi, koşulsuz sevgi, keyif, barış, aydınlanma alıyor.Bulunduğumuz çağın gerektirdiği gibi geçiş dönemindeyiz.Dolayısıyla, düşük frekansları artık çok kısa süreli yaşıyor ve farkında olduğumuzda çabucak değiştirebiliyoruz.Onca enerji çalışmaları, temizlenmelerin hepsinin nedeni var, yeni çağa hazırlık hummalı bir şekilde devam ediyor. Bu dönemde yüksek frekansları da eskiye göre daha uzun süreli yaşamaya başladık.Eskiden mutluluk kısa sürer diyen anlayışın olması, sevgisiz büyüyen atalarımızın, dedelerimizin hatta anne babalarımızın olması çok normal, çünkü gerçekten o yüksek frekansa uyumlu olmadığımız için çok kısa sürüyordu....Değişim , değişmek güzel bir şey! Artık yüksek frekanslar etkisini arttırıyor :)
700>> Aydınlanma
600>>Barış
575>>Keyif
550>>Koşulsuz Sevgi
500>>Sevgi
400>>Nedensellik
350>>Kabul
300>>Niyet
250>>Doğallık
200>>Cesaret
------------------------------------------------------------------------------
175>>Gurur
150>>Öfke
125>>İstek
100>>Korku
75>>Acı
50>>Nefret
30>>Suçluluk
20>>Utanç

4 Eylül 2013 Çarşamba

Önce içimizi düzeltmeliyiz! Tanrı öyle diyor...:)

Bu dünya nasıl böyle bir hale geldi? Savaşlar, şiddet,çıkarlar, istismarlar....vs. Aslında bir tarafta da iyi şeyler oluyor. Start verildi ve yeni çağa geçiş için ciddi çalışmalar yapılıyor. Dünyanın heryerinde çalışmalar, farkındalıklar artıyor.Hepsi evrimleşme için! Çünkü düzen böyle ve bunu adına ne derseniz deyin, ister Tanrı, ister süper keskin zeka, güç bunu böyle  istiyor.Japon bilimadalarının yaptığı araştırma ve deneyler sonucuna göre bir düşünce oluştuktan 43 salise sonra algıya düşüyor. Yani varsayalım önünüzde 2 çeşit pasta var.Birisi limonlu diğeri çikolatalı olsun. Diyelim limonluyu seçtiniz.Aslında limonluyu seçmeniz önceden belliydi.Siz de onun kendi düşünceniz olduğunu sanıyorsunuz. Sezen Aksu'nun bir şarkı sözü geldi aklıma "Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş, Tanrı istemezse insan ölmezmiş" Artık düzenin değişmesini istiyor ve bize bu yönde fikirler, farkındalıklar geliyor. Algımız değişiyor, bilinç seviyemiz yükseliyor. Bu bir oyunsa bazıları kötüyü oynuyor bazıları kurtarıcıyı. Planının parçaları bunlar. Bulunduğumuz dünyada tek gerçek var o da beyin. Herşeyi yaratan bize gerçeklik algısını yaşatan beyin. Gerisi hep hikaye, illüzyon. Beyin bu kadar önemli ise o zaman dış dünyayı düzeltmek için önce içerden başlamamız lazım. İçeriyi derleyip topladıktan sonra dışarısı kendiliğinden düzelir.İçimizi nasıl düzelteceğiz? Temizliğe öncelikle düşüncelerden başlayacağız.Zihni düşüncelerden temizlemeyi öğrenmek lazım.Bunun için de bir meditasyon yöntemi veya bir inanç uygulaması etkili olacaktır. Tabiki bu düzenli bir planla yapılmalı, mesela hergün sabah akşam, aksatmadan olmalı.Hepimiz biliriz, suyun gücü değildir taşı delen, sürekliliğidir. Düzenli yapılan içe dönüşler, düşünce temizliği, bir süre sonra  dışa etki etmeye başlar.Bir bakmışsınız hayatınız düzeniniz değişmiş.Sizin hayatınızın değişmesi komşunuzu, arkadaşınızı etkilemiş, sonra onların arkadaşları, diğerlerinin arkadaşları...ve dünya değişmiş.Gözünüzde canlandı değil mi? :)

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Düşünüyorsam, öyleyse egom devrede!

Zihin bizi sürekli zehirler.Geçmişten bugüne öğrendikleri, deneyimledikleri çerçeve içinde döner durur. %5lik bir oranda dar bir çerçevede olayları kişileri, ilişkilerini değerlendirir. Düşünmediğiniz zaman ise, yani bilinçli zihninizi, egonuzu devre dışı bıraktığınız anlarda her şey çok kolaydır. Bilinçsizce yaptıklarınızda korku, endişe yoktur. O an'dasınızdır ve yaparsınız, olur! Bilinçli zihni devre dışı bırakmak da beyin dalgalarınızın alfa seviyesine gelmesiyle olur. Yani hafif transta... Gün içinde pek çok kez hafif transa girer kişi, o zamanlarda birden gelen fikirler, çözümler, hayaller hep %95 lik bilinç dışı zihin sayesindedir. Düşündüğünüzde egonuz devrededir.Sizi sürekli geçmişe götürür.Çünkü tek referans noktası deneyimledikleridir.Bundan başka bir şey bilmez.Sınırlıdır, negatiftir.Sizi korkuyla yola getirir. %5 lik kısımda güven içinde, geçmişte yaşayarak kalmak ister. Bir kişinin zihninden günde altmışbin-yemişbin civarında düşünce geçer ve bunların %95 i geçmişe aittir. Bunun farkına vardığınızda ve bilinçli zihninizi devre dışı bıraktığınızda ise bir huzur, bazan belki boşluk ve rahatlık vardır.Günlük yaşamında transa girip çıktığı zamanların farkında olan kişi daha az egosunun etkisi altındadır ve asıl kaynaktan beslendiği için de hayatındaki sorun olarak gördüğü şeylere pek çok çözüm üretebilir. Kaynaktan aldıkları ile bilinçli zihni, egoyu kullanan kişinin yaşadığımız dualiteyi daha fazla farketmesi ve gelişmesi mümkündür.

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Ataerkil dönemin sonuna geliyoruz!

Dünya, insanlık var olduğundan beri çağlar geçiriyor, gelişiyor, dalgalanıyor, düşüyor kalkıyor, inişe geçiyor tekrar canlanıyor...Hepsi evrimleşmek için! Geçtiğimiz dönem ataerkil dönemdi...Çok eski dönemlerde bu çağın dip seviyelerinde kız çocuklarının hiç değeri yoktu ve doğduğunda diri diri gömüyorlardı. Erkek egemenliği uzun dönemdir vardı. Kadınlar dinlerde ikinci sınıf olarak adlandırılıyorlardı.Maddi dünya algısının ağır bastığı ve bilinç seviyesi düşük olup sadece kaba kuvvet, güç olarak algılandığı için erkek egemenliği hakimdi.İnsan algısı sadece düşük enerjileri alabiliyordu.Ancak değişim kaçınılmaz! Dıştan içe doğru dönüş hızla devam ediyor.İnsan gerçeğin, gücün dışarda değil içerde, kendi içinde olduğunu anlamaya başladı. Farkındalık düşük enerjilerin yerini yüksek enerjilere bırakmasıyla artıyor. Kaba kuvvet, şiddet, baskı gibi düşük enerjiler güç olarak görülmüyor.Artık uyum, sezgiler, bilgelik, mizah, sevgi ön plana geçmeye başladı.Yani dişil çağa geçiliyor.Tüm dünyada kadınlar her tarafta yönetici, başkan pozisyonuna geliyor.Kadınlar birlik oluyor, seslerini duyuruyor.Çağın gerektirdiği bu! Çünkü kadın doğurandır, yaratandır,kurandır, toprak gibi verimlidir.Toprağın veriminin artması kadınlarla ilişkilendirilebilir.Günümüzde yedi milyarlık dünya nüfusu, ihtiyacının on katı tüketim yapmaktadır.Dünya kaynaklarını hızla tüketmekte, ormanları katletmekte, dünyayı bir çöplük haline getirmektedir. Bu düzenin değişmesi için kadın elinin değmesi gerekmektedir.Tekrar verimin artması, yüksek enerjilerle buluşmak, farkındalığın artması, bilgeliğin saygı görmesi...Eski çağ olan ataerkil dönem bitiyor ve dişil çağ artık başlıyor.

Yaş nedir?

Bulunduğumuz çağ ve geldiğimiz bilinç seviyesinin gerektirdiği gibi bakmalıyız artık herşeye... Şimdi, koskoca bir boşluk ve içinde seyreden gezegenler yıldızlar...Bizim gezegenimiz ve yıldızımız da Dünya ve Güneş...Dünya hem kendi etrafında dönüyor hem de güneşin etrafında. Ne yapmışız biz bunun her dönüşü ölçmüşüz ve bir zaman kavramı yaratmışız.Peki dönen dünya ile hücrelerinizi eskimesi arasında nasıl bir ilişki var? Aslında yok! Bu düşünceyi yaratan sizsiniz. Dünya dönüyor, güneş göründü gündüz, arkasına geçti, gece...Say bakalım! Buna da yaş diyorsunuz.Bilinçaltına öyle güzel bir kodlama yapıyorsunuz ki...Zaten bilinçaltı bedeni yönetiyor, dolayısıyla bedene, hücrelerinize 'yaşlan, güneşin görünmesi ve kaybolmasını say ve her geçen sayıyla paralel eskimeye devam et!' diye komut veriyorsunuz. Şartlanmalar, inançlar, davranışlarınıza yansıyor ve sizin hayatınızı oluşturuyor.Bunun artık bilincine varmak lazım. Dünyaya kim önce gelmiş kim sonra gelmiş bir önemi var mı? Deneyimlerin derinliği önemlidir...Bilinç seviyesi yüksek bir çocukla, düşük bilinçteki bir yetişkini kıyasladığınızda, çocuk daha bilgedir ve asıl öğretmen o'dur! Çağımızda yeni doğan çocukların hepsi bilge! Saygı duydukları şey "yaş" değil, bilgelik! Onun için, "Artık yaşlandım, şu yaştayım, o benden büyük, yaşından genç gösteriyorsun,bir ilişkide erkek büyük, kadın küçük olmalı, kaç yaşındasınız?" gibi cümleleri tekrar bir gözden geçirmek gerekiyor sanki! :)

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Kim kimi yönetiyor? Ego mu sizi yoksa siz mi egoyu?

Sanırım altın çağın etkisi ile etrafımda pek çok kişinin bilinç seviyesi yükseliyor, idrak artıyor...Domino etkisi devam ediyor.Peki bu dönemde farkediyor musunuz egonuz ne durumda? Hala onun kölesisi misiniz yoksa arada da olsa onu yönetmeye siz mi başladınız? Bunu nasıl anlarsınız? Mesela karşınızdaki kişi bir konu hakkında konuşurken, içinizden heyecanla söyleyeceğiniz cümleye mi odaklısınız? Hala hayatınızda olanlar için bir suçlu mu arıyorsunuz? Bir ortamda ilgi çekmeye çalışıp, fikrinizi "naçizane düşüncem " deyip mütevazılıkla  "ben de varım" ı hala yaşıyor musunuz? Onaylanma ihtiyacınız devam mı ediyor?  Bazı korku ve endişeler hala enerjinizi düşürüyor mu? Mesela gelecek korkusu, yalnız kalma korkusu, hayatınızdaki küçük şeyleri bile değiştirememek....vs Sinir olduğunuz kişiye karşı hala aynı tepkileri mi veriyorsunuz?
Kısacası, "dar alanda kısa paslaşmalara devam mı?" :)

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Evrimleşmenin temel olgusu ÖZGÜRLEŞME!

Altın Çağ'a geçiş hızla sürüyor tüm dünyada! Enerjiler zorluyor, dürtüyor, hadi diyor...hem içte hem dış, maddi dünyada kişi özgürleşmek istiyor...Kitleler yürüyor....Aslında bu dürtü artık çağın gerektirmesiyle içsel olarak geliyor. Bağımlılıklardan, baskıdan, doğduğu andan itibaren, aile, toplum, öğretmenler...vs tarafından empoze edilmiş olan kendisini kısıtlayan herşeye karşı tepki veriyor...Artık zincirlerin kırılma zamanı! Kölelik bitti! En büyük kölelik olan EGO'nun baskısı, çizdiği sınırlar, köleliği sona eriyor...Farkındalık hızla tırmanıyor.Günlük yaşamınızdaki alışkanlıklarınıza bakın, hala zincirleriniz duruyor mu? Yoksa o hergün aynı saatte yaptığınız şeyleri hala farkında olmadan yapıyor musunuz? Kırın o zincirleri , bugün başlayın ve hergün yaptığınızdan farklı bir şey yapın...Acıkınca yemek yeyin, şartlandığınız için değil!Her haftasonu yaptığınızdan farklı bir şeyler yapın. İşinizin, eşinizin dostunuzun kölesi olmayın... İllaki sırf olmuş olması için o davete gitmek zorunda değilsiniz. "Hayır" deme hakkınızı kullanın.İstemediğiniz hiç bir şeyi zorundayım, ayıp olur diye düşündüğünüz için veya sırf alışkanlık olduğu için değil, gerçekten istiyorsanız yapın! Tabii burada egodan mı kaynaklanıp kaynaklanmadığına dikkat edin bu isteğin...ego sınırlı ve negatiftir. Korku ve endişe üretir...Aman sınırların dışına çıkmayayım, güvende olmam deyip sizi uyutur!Özgürleşme bir de dualitede gerçekleşmeye devam ediyor...İlkel farkındalık düzeyi olan, şu iyidir, şu kötüdür, veya da bu aydınlık bu karanlık, bu dost bu düşman...Bunları tanımlayabilmeniz için illaki bir referans noktasına ihtiyacımız var.Neye göre iyi, neye göre kötü? İşte bunun idraki de bu yeni nesil ile gösteriliyor...Tüm bunlardan özgürleştiğinizde idrak edilen şudur: "Sadece olan var!"

25 Haziran 2013 Salı

İlahi AŞK ve Müsveddesi

AŞK ne kadar güzel bir şeydir, ne güzel bir duygudur değil mi? Birisine aşık olduğunuzda başınızın üzerinde kelebekler uçuşur.İnanılmaz güzel bir enerji etrafınızı sarar...Kendinizi pamuklara sarılmış gibi hissedersiniz...Ya da sanki gökyüzünde süzülüyor gibisinizdir. İşte böylesine müthiş bir duygudur bu! Peki size bunun sadece bir kopya olduğunu söylesem...Gerçek aşkın nasıl olduğunu tahayyül bile edemezsiniz! Ben bu duyguyu bir kez rüyadayken yaşadım.Sanki kalbimin derinlikleri sonsuza açılıyor gibiydi...Tanrım o nasıl muhteşem bir his! Uyandığımda hayatım boyunca aşık olduğumu sandığım anları düşündüm...Hiç böylesine bir duyguyu yaşadığımı hatırlamıyorum...Sonsuzluğu, derine daha derine, daha derine, daha derine.. hissetmek! Tarifi mümkün değil...hani o kelebekler bulutların üzerindeki süzülmeler çok yavan geliyor! Peki bu neydi? Kim için, nasıl bir aşktı?  Bu soruyu sorduğumda anladım ki O "İlahi AŞK" dı...bizim bu maddi dünyada hissettiğimiz ise kopyasıydı....Tanrı yaşadığımız bu dualitede herşeyin yalanını yaşatıyor bize...bazan cehennemde gibi hissetmek de kopyası...Yani yaşadığımız her duygu... Evrimleşme sürecinde algımız arttıkça bilinç seviyemiz yükseldikçe daha güçlü enerjilerle başetmeyi bileceğiz....O zaman farkındalık arttığı için düşünce sistemini yönetebileceğiz...Zaten şu sıralarda bile düşündüklerimiz nasıl da hızla gerçekleşiyor...Aşık olduğunuzda kendinizi izleyin, neler hissediyorsunuz, yazın hepsini.... midenize giren krampları...vs. Sonra da bu duyguyu sonsuzla çarparak yaşadığınızı hayal edin! :) Bu hiç de kolay olmayabilir!

13 Haziran 2013 Perşembe

Altınçağ kendini belli etmeye başladı!

21.12.2012 de biten takvim ve 2013- son günlerde yaşadıklarımız, enerjilerin gücünü, girdiğimiz çağın etkilerini çok güzel yansıtıyor.Y kuşağı Z kuşağı( indigolar, kristaller ve gökkuşakları) dediğimiz yeni nesil ise görevlerini yerine getiriyorlar.Onlar farklı bir bilinçle geldiler.İnsanın evrimleşmesinde beynin başka bölgelerini de kullanma yetisiyle, birlik bilinci ile geldiler.Birlik bütünlük bilinci güçlü enerjilerle hepimizi sarıyor.Bu enerjinin gücü hem negatifte hem pozitifte etkili...yani bizim algıladığımız dualitede tüm duyguları derinine yaşıyoruz, Büyük dalgalanmaları yaşıyoruz...Bir gün öfkemiz, üzüntümüz doruktayken, diğer gün duygusallık öne çıkıyor, sonra bir diğer gün mizah hakim oluyor...Öyle ki bazı günler hüngür hüngür ağlarken, diğer gün yapılan espriler, şakalara gülmekten kırılıyorum. Sevgi enerjisinin hakimiyeti kendini belli etmeye başlıyor...Kimse nefret, kin duygusuna kapılıp gidip birilerini öldürmeye çalışmıyor. Bunun Türkiye'de başlaması da tesadüf değil. Yüzlerce yıldır çeşitli medeniyetleri barındırmış, konumu, manyetik alanı bakımından önemli bir yer olmuştur.Yine bu dönemde de pek çok farklılığı içinde barındırmaktadır ve tüm dünyaya ciddi bir örnek ve öncü olacaktır.Bu enerji aynı bir kartopu gibi büyüyüp tüm dünyada radikal değişikliklere neden olacaktır.İnsanlığın evrimleşmesi, tekamülü Altınçağ ile devam edecektir bütünlük bilinciyle..

21 Mayıs 2013 Salı

Çelişkiler, bağımlılıklar, alışkanlıklar...

İnsanın iç dünyası ne kadar da karmaşıktır. Pek çok duyguyu bazan aynı anda bazan da sırayla periyodik olarak yaşar. İçimizde yaşadığımız çelişkiler yine bağımlılıklarımız, alışkanlıklarımız ve egodan kaynaklanır. Karmaşayı yaratan egodur Evet bu onun görevidir, insanın evrimleşmesi için....Ego sınırlı alanda alışkanlıları, bağımlılıkları ile yaşamaktan hoşlanır.Doğduğu andan itibaren aile, toplum tarafından oluşturulmuş kodlamalar ile hayatını idame ettirir ve bu dar alanda kendisini güvende hisseder.  Bizi kısıtlar. Yarattığı korku ve endişelerle bizi o alanın içine adeta hapseder. Bir diğer taraftan da bilinçdışı zihinden gelen zıt düşünceler vardır. Bunlar gün içinde zaman zaman girdiğiniz hafif translarla kollektif bilinçten bilinçli zihne iletilir.Yeni fikirler, yeni düşünceler böyle ortaya çıkar. Tabiiki o zaman çelişki başlar. Ego yıllardır alıştığı düzen sistem dışında başka bir şey istemez...Yeni fikre karşı komplo  teorileri üretir.Düzenli hayatı içinde kendi kendine küçük sıkıntılar olsa da işinden eşinden ailesinden, sabit hayatından vazgeçemez. Bu sadece sabit yaşamı olanlar için değil, hareketli değişken bir yaşamı olanlar için de geçerlidir...Ego değişken yaşam tarzını benimsediği için sabit bir yerde kalmaktan korkar, bağlanmaktan ürker. Sorumluluk almak onu rahatsız eder.Tüm bu yaşanılan çelişkiler evrimleşme sürecinde insanın idrak noktasını arttırmak için vardır.Yaşadığımız dualitede ego ve ruhun zıtlıkları gelişimimiz için birebir bize ders verir.İdrak seviyenizi arttırmak için hergün yaptıklarınızdan farklı bir şey yapın, içinizdeki çelişkiyi yaşayın ve farkedin.Hergün küçük değişiklikler büyük değişimler yaratır.

30 Nisan 2013 Salı

Olumsuz durumu olumluya nasıl çevirirsiniz?

Hepimizin bildiği gibi herşey enerji.Evrende hiç bir şey yoktan var, vardan yok edilemez. Ancak bir şey başka bir şeye dönüşebilir.Peki o zaman olumsuz bir durumu da olumlu hale getirmek mümkün. Size bununla ilgili küçük bir teknik öğreteceğim.Herkesin kolayca yapabileceği  kısa, basit bir teknik bu....Hatta 10 dakikanızı bile almayacaktır.
Öncelikle sessiz sakin bir yerde olun.İlk defa yapıldığı için rahatsız edilmeyeceğiniz bir yerde olmanız iyi olur. Daha önce bahsetmiştim günlük yaşamda beynimiz beta frekansındadır, yani bilinçli zihin düzeyinde. Bilinçdışı zihni devreye sokmak için beyni alfa seviyesine getirmek gerekir.Yani uykuya geçerkenki durumumuz. Bunun için de gözlerinizi kapayın ama sımsıkı değil...sanki uykunuz çok gelir de kapanmak üzeredir...aşağı kısmında 20 derecelik bir açıda açıklık kalsın, o anda gözbebeğinizi içeride yukarı doğru çevirin.Yani göz kapakları hafif kapalıyken gözbebekleriniz içeride yukarı doğru baksın...çok kısa sürede beyin dalgalarınız alfa frekansına geçecektir. O esnada hayalinizde bir ekran açın ve o olumsuz durumu olduğu gibi tüm detayları ile bir film seyreder gibi seyredin...kişileri, mimikleri, davranışları, yaşadığınız duyguyu...herşeyi aynen izleyin.Bitince ekranı sağ tarafa kaydırın çünkü sağ taraf geçmişi sol taraf geleceği simgeler bilinçdışı zihinde....ve sonra da sol taraftan yeni bir ekran geldiğini hayal edin. Şimdi de bu ekranı biraz önceki olayın tam zıttı olacak şekilde nasıl olumlu olursa öyle canlandırın. Mutluluk, sevinç, şükran duygularını, gülümsemeleri, kahkahaları, sarılmaları....vs hepsini bu ekranda görün ve yaşayın...sonra da yavaşça 5 ten 1 e doğru sayarak, tekrar bilinçli seviyeme dönüyorum diyerek gözlerinizi açabilirsiniz.... Kısa, basit ve çok etkili bir yöntem...Deneyin! :)

24 Nisan 2013 Çarşamba

Değiştirin artık şu eski kalıpları

Hep bahsediyorum, hayatımızı nasıl oluşturuyoruzun hakkında...Bilinçdışı zihnin önemini vurguluyorum.Yine aynı şeyi söyleyeceğim.Hepimizin bildiği gibi bilinçdışı zihin bedenimizin çalışmasını yönetir. Nefes alıp verirken bir düşünün, hiç dermisiniz sürekli "dur şimdi alıyorumm vee veriyorum" farkına bile varmazsınız nefes alış verişinin.Ya da yediğinizi yemeklerin sindirimi hakkında "hah şimdi çiğnedim, evet mideye gitti, öğütülüyor..."  ya da diğer organların çalışması... Hepsini bilinçdışı zihin yönetir.
Bilinçdışı zihnin diğer görevlerinden biri de doğduğunuz andan itibaren etrafınızın, annenizin, babanızın, öğretmeninizin, akrabaların, toplumun düşüncelerini, kurallarını kaydetmektir. Böylece inançlar, değer yargıları oluşturursunuz.Bunun sonucunda da davranışlarınızı, kişiliğinizi, karakterinizi ve hayatınızı oluşturursunuz. Bunları değiştirmediğiniz sürece de hayatınız bilinçdışınızda oluşmuş bu inançlar ve değerler çerçevesinde aynı şekilde devam eder. Hayatınızın değişmesini istiyorsanız günlük yaşamda kurduğunuz cümlelere dikkat edin.Örneğin kendinizi "benim takıntılarım var, şunları, şunları yapmadan rahat edemem" derken yakalarsanız, sorun kendinize, "bunları yapmazsam nolur?, Bunun benim için değeri ne? Neden önemli bu benim için? Yapmadığımda kim olurum, nasıl bir kişi olurum?" tüm bunların cevabına göre değiştirip değiştiremeyeceklerinize bir bakın. Önce küçük günlük yaşamdaki inançları değiştirmeyi deneyin, bakın neler değişiyor hayatınızda.
Neden bilinçdışı zihnin iki görevinden bahsettim, çünkü hastalıklar aynı kaynak tarafından yönetiliyor ve yaratılıyor.Bedeni yöneten bilinçdışı zihin inançlarla oluşmuş kodlamalar sonunda bedende ilgili enerji merkezinin bozulmasına ve ona bağlı organın düzgün çalışmamasına neden oluyor...Biz de bunlara çeşitli isimler koyarak şu hastalık, bu hastalık diyoruz ve kimyasallarla tedavi olmaya çalışıyoruz.Aslında herşey bizim elimizde, sadece günlük yaşamda kendinizi seyredin, farkedin ve değiştirin! Bakın neler değişiyor hayatınızda...Bir çark düşünün aynı yönde dönen dişliler var.İçinde küçük bir dişliyi ters çevirdiğinizde tüm sistem önce aksar sonra farklı dönmeye başlar. Değiştirmek lazım eski kalıpları...

17 Nisan 2013 Çarşamba

An'da nasıl kalınır?

Yeni çağ ile herkesin dilinde olan "farkındalık" ve "uyanış"tan başka bir de "an'da kalmak", "şimdi"yi yaşamak var. Peki nasıl an'da kalınır? Pek çok yöntem var burada...Öncelikle beyin dalgalarının yavaşlaması gerekmektedir...Yani trans haline geçmek için beyin dalgalarının alfa moduna getirmek gerekiyor.Bunu bilinçli olarak da yaparsınız veya bilinçsiz olarak da yaparsınız zaman zaman... Bunun için pek çok kişi yoga, meditasyona yöneliyor.An'da kalmak demek şuanki geçen zaman algısından özgürleşmek bağımsız olmak demek...Çok sevdiğiniz birisi ileyken, çok sevdiğiniz bir şeyi yaparken zaman kavramınız yok olur...nasıl vakit geçmiş, hiç anlamadım dersiniz. Zaman kavramının kaybolması demek, an'da olmak demek! O sırada sizi zihniniz esir alamaz, ne gelecek korkusu vardır, ne geçmiş keşkeleri...Sadece "şimdi" de olursunuz ve mutlusunuzdur, huzurlusunuzdur, dinginsinizdir...Nasıl aşırı alkol, uyuşturucu almış bir kişi zaman kavramını yitirir ve an'da kalırsa, insan bir de seks yaparken  an'da kalır.Geçen gün bir sohbette birisi kitapçıya gittiğinde best-seller ların nerdeyse çoğunun erotik roman olduğunun, hatta çoğunun detaylı seksi anlattığını farketmiş...Yeni çağ devam ederken enerjiler öyle bizi zorluyor ki farkındalığımızın artması için, an'da kalabilmemiz için...Hangi yöne eğiliminiz varsa adeta o tarafa itiliyorsunuz,çevrede best-seller kitapların da bir gösterge olduğunu düşünürsek aşırı sekse alkole yönelme de bundan...Sanki sizi zorluyor bir şeyler ve zevk alıyorsunuz, keyif, huzur artıyor...Önceden 10 dakika meditasyon yaparken oturamazken 1-2 saat rahat hareketsiz oturabiliyorsunuz...ve bu size dinginlik getiriyor...Sürekli, tüm gün, tüm yaşamınız boyunca o mutlu olduğunuz anda, zaman kavramını kaybetiğiniz anda olduğunuz bir düşünün...Zaman olmayınca, hep an'da kalınca ne yaşlanma olur, ne kaygı, ne korku, ne kıtlık...Harika bir şey olur!

9 Nisan 2013 Salı

Herşey illüzyon!

Son günlerde heyecanla başladığım yazılmasından 59 yıl sonra yani 2012 yeni çağın başlamasıyla basılması istenen, Bedri Ruhselman'ın "İlahi nizam ve Kainat" adlı kitabını okuyorum.Kitap eski türkçe ile yazıldığı için biraz yavaş ilerliyorum...Sanırım bu kitap bir başucu kitabı olup, tekrar tekrar okunmalı... Gerçekten yeni çağı her geçen gün idrak ediyoruz hepimiz.Yaşadığımız maddi dünyada maddenin hareketsiz olmasından ancak başka bir maddenin tesiri ile bir enerji açığa çıktığından ve bizim de bunu gerçek olarak algıladığımızdan bahsetmiş.Düşüncelerin duguların, bu dünyadaki üzüntü, sevinç, neşe, kıskançlık, nefret, kin, aşk...vs hepsinin iki maddenin birbirine tesiri ile açığa çıktığından ve bizi etkisi altına aldığını anlatmış.İnsanların, manevi değerler dedikleri ve madde üstü saydıkları, bütün beşeri hareket tarzları, halleri, duygu ve düşünüşleri inanışları, akışkanlığı artan madde fonksiyonundan başka bir şey değildir diyor.İnsanların tekamül sürecinin başladığı anda bu maddi dünyaya göre algılarının ayarlandığı, bunun çok düşük bir enerjiden oluştuğunu, kainatın ilk safha olan karanlık safhanın bir üstü olduğunu söylemiş...Herşeyin düaliteyi içerdiğini... vs.
Beni en çok etkileyen taraf, duygular, düşünceler...yani tüm bu duyguların hepsinin basit bir enerji tesiri olduğu...yani illüzyon! Benim bir kaç tane her detayını hep hatırladığım rüyalarım var.Bir tanesinde kalp çakrasının olduğu yerde hissettiğim sevgi, derinliğini tarif ve tasavvur edemem...sanki orada sonsuzluk vardı..Hatta bu rüyadan sonra günlük yaşamda karşılaştığım olaylarla hissettiğim duyguların yavanlığını farkettim. Bu yavanlık, işte bu inanılmaz düşük enerjili madde tesirinden başka bir şey değil...Yapay bir şey yani....İllüzyon!Bunların farkına varmaya başlamamız, yeni Altın Çağ'ın gerçekten muhteşem olduğu hissini yaratıyor bende...

3 Nisan 2013 Çarşamba

Görülemeyeni görmek!

Son günlerde yaşadığım bir deneyimden anladım ki hayatta bizi tutan temel taşlar aslında değerlerimiz... Bunlar çocukluğumuzdan beri bilinçaltına yapılan kodlamalarla oluşuyor...Gerek aile gerek öğretmenler, gerek toplum, gerek arkadaşlar...vs. Bir olayı yaşarken farkındalık boyutunuz ne olursa olsun önce o enerjinin içinde kalıyorsunuz...sonra eğer o olayda görülemeyeni görebilirseniz, olayın dışına, enerjinin dışına çıkabiliyorsunuz. Buna aldığınız ders diyebilirsiniz veya da bulunduğunuz durumu farketme!Bu durum sırasında  ara ara fikir vermesi için baktığım melek kartlarından sürekli "görülemeyeni görmek ve idrak edilemeyeni etmek" kartını çekiyordum ve nasıl bir şey acaba göremediğim diyordum kendime. Zamanın hızla algılarımızın yükseldiği bir dönem olduğunu daha iyi anlıyorum.Eskiden böyle bir deneyim yaşadığımda günlerce içinden çıkamazdım...Şimdi ise sadece 1 saatimi aldı, çok mutluyum.Kendime "tamam, durum bu! Peki şimdi önümüze bakalım!" diyerek gerçekten geçmişte bıraktım. Bu bana bir hikayeyi hatırlattı. Adamın biri bir gün bir yolda yürüyormuş, aniden bir çukura düşmüş, nasıl düştüm ben bu çukura, nasıl görmem ya deyip hem çok üzülmüş, kendisini suçlamış, , hem de çıkması saatler almış.Ertesi gün aynı yoldan yine giderken nasıl olduğunu anlamadan kendini çukurun içinde bulmuş, tekrar sinirlenmiş, üzülmüş, göremedi diye kendine kızmış, nasıl aynı hatayı yaparım demiş ve bir öncekinden biraz daha kısa sürede çıkmış.Üçüncü gün yine aynı yol ve aniden kendini çukurun içinde bulmuş.Bu sefer inanılmaz sinirlenmiş, aynı çukura üçüncü defa düşmek onu çok sarsmış ve çok kızmış kendine ancak çıkması çok kısa bir süre almış.Dördüncü gün aynı yoldan giderken uzaktan çukuru görmüş ve kenarından dolaşıp, yoluna devam etmiş. Beşinci gün, bu sefer başka bir yol seçmiş kendisine.
Kendimi durumun dışına çıkarabilip dışardan baktıktan sonra çektiğim melek kartı ise "öncelikler ve zenginlik" açıklaması ise şöyle: "Çalışma programınızın idaresini elinize alın ve kalbinize yakın hissettiğiniz proje ve faaliyetlere daha çok zaman ayırın.Yaşamınıza bereket bolluk geliyor, zenginliği almak için kollarınızı açın.Hazinelerin bir kısmı parlak fikirler, bir kısmı da fırsatlar şeklinde gelecektir."
İşte görülemeyeni görmek böyle bir şeymiş demekki! :)

26 Mart 2013 Salı

Su akar yolunu bulur...

Çok zorlayıcı dönemlerden geçiyoruz...Güneşteki patlamalar zirvede, yıldızların konumu yaptığı açılar... hepsi sanki bize kendimizi buldurmak, ifade etmek, gerçekten ne istediğimizi bulabilmek için... Bu dönemde kendinizi seyretmelisiniz, dışardan kendinize bakın, nasıl görünüyorsunuz...Değişimi farkedeceksiniz! Verdiğiniz tepkiler bazen çok hırçınca olabilir,karanlığı taa derinlerinizde hissedebilirsiniz, bazen de anlayış sınırınız hat safhada olabilir, insanlara derin bir sevgi hissedebilirsiniz...Korkular, endişeler, gelecek korkusu, ardından büyük bir huzur, güven, farkındalık....Terazide bir dolunay yaşayacağız...denge için...Bu gelgitlerin hepsinin bir sebebi var...Ay nasıl gelgitle koskoca okyanusları kabartıp indiriyorsa dörtte üçü sıvı olan bizi de etkilememesi imkansız...Yaşanan bu gel-gitlerin hepsinin bir sebebi var...Hep söylediğim gibi, dualitede yaşıyoruz ve ölçümleme yapmak beynimizin en önemli özelliği...Algıyı güçlendirmek, farkındalığı arttırmak, gerçek rolümüzü bulmak...vs, ne derseniz deyin. Bu işte öyle güçlü bir dönem, dayanıklılığı arttırıyor, güçlendiriyor, 5 duyu ile algıladığımız dünya dışında var olan diğer boyutları algılayabilmek için...Dördüncü boyutu da algılayabilmek için....İşte bu yüzdendir pek çoğumuz çeşitli düşünürlerin söylediklerini paylaşyoruz, kendimizden bir şey buluyoruz...
Ne kadar zorlu olursa olsun, su bir şekilde akar ve yolunu bulur...

18 Mart 2013 Pazartesi

En büyük savaş insanın kendi içinde...

Bir kaç gündür yıldızların da etkisiyle sanırım kendi içimde ciddi bir savaş yaşadım....herkes gibi...Okuduklarımdan, etrafımdaki insanlardan deneyimlerimden anladığım kadarıyla zaman zaman hepimiz yaşıyoruz..Bu içindeki insanın arzu ve isteklerini yöneten ego tarafından yaratılıyor..Egonun kendi kendine ruha karşı savaşı...Bu mücadele egonun var olmak için yarattığı bir şey, negatif ve pozitifin mücadelesi...Tüm bunların bilip, farkında olmasına rağmen insan girdiği negatif güçten kurtulmayı başaramıyor...Ta ki enerji yorulup, kendisini dönüştürene kadar...Sanki bu bir fırtınanın üzerinizden geçişi gibi...Bugün bir yerde tam karşımda "güçlü olan kuralları koyar!" yazıyordu.Bu bir nebze pozitif tarafın güçlenmesine neden oldu...Aslında ne kadar çabalasanız da o negatif geçene kadar sabretmek gerekiyor...Çünkü yaşadığımız dünyada en az çaba yasası hakim...ağaçlar büyümeye çalışmıyor, kuşlar uçmaya çabalamıyor...Herşey akışında...Negatifin de pozitifin de farkında olarak, o anda güçlü olanın etkisindeyken insanın tek yapacağı deneyimlemek veseyretmek sanırım...Tabii bu arada etrafındakileri kırmak söz konusu...En acısı da bu! Senin içinde yaşadığın acının ne olduğunu bilmeden yargılara maruz kalmak...işte bu savaşı ve negatifi daha da güçlendiriyor...Yaşadığımız dualitenin kuralları bunlar, geceyi deneyimlemezseniz gündüzün ne olduğunu bilemezsiniz...Hep kıyaslama yaparak değerlerimiz oluşuyor...İnsan değişken ve sürekli yaratan bir varlık olarak anılarını, hafızasını bile değiştiren bir varlık olarak ne kadar pozitif olmaya çalışsanız da diğerini deneyimlemezseniz bunun değerini unutuyorsunuz...Sanırım yaşadığımız çağın da gerektirdiği gibi herşeyi eskisine göre daha derin yaşamaya başlıyoruz...Derinlik farkındalığı daha da arttırmak için bir yöntem...Derin acılar derin farkındalıklar yaratır...Ve sonunda da büyük mutluluklar yaratır...

11 Mart 2013 Pazartesi

Değişmeyen tek şey DEĞİŞİM!

Hiç bir şey aynı kalmıyor...Her geçen dakika, saniye, an her şey değişiyor...Hep sanki hergün aynı şeyleri yapıyormuş gibi görünsek de geçmişe dönüp baktığımızda 10 sene önceki halimiz, görünüşümüz, davranışlarımız, fikirlerimiz, düşüncelerimiz...hepsi farklı!
Yeni okuduğum bir kitapta çok enteresan bir bilgi edindim.Beynin çalışması, bilinç ve bilinçdışı zihnin durumu hep merak edip araştırıp okuduğum bir şeydir..."Subniminal" isimli kitapta pek çok değişik deneklerle yapılan çalışmalar anlatılıyor.Yazarı Leonard Mlodinow, Stephen Hawking ve Deepak Chopra ile birlikte çalışmalar yapmış bir fizikçi. Bir gruba haberleri yokken kasıtlı olarak bir şok yaşatılıyor...Örneğin yangın çıkarılıyor ve kimseye zarar gelmeden insanlar dışarı çıkarılıyor.Sonra da hepsine olayın hemen ardından olayı  detaylı bir şekilde yazmaları isteniyor.Aradan 3 ay geçiyor ve aynı gruba tekrar o günü hatırlayıp yazmaları isteniyor, sonra 1 yıl geçtikten sonra ve 3 yıl geçtikten sonra....Her yeni yazımda farklılıklar ortaya çıkmaya başlıyor ve gittikçe konudan uzaklaşılıyor...Enteresan olan 3 yıl sonraki yazılanların ilk günkü yazılanla ciddi bir biçimde farklı olduğu..Ana fikir aynı, fakat kişiler değişmiş, kişilerin durduğu yerler değişmiş...İlk yazdıkları kağıtlar deneklere gösterildiğinde, evet bu benim yazım ama olay böyle olmadı...Aynen şimdi anlattığım gibi oldu diye yemin ediyorlarmış...Bu bana, eski veya çocukluk anımı anlatırken kız kardeşimin olayı sahiplenip, sanki kendi başından geçmiş gibi anlatmasını ve bu konuda iddia etmesini ve olayın farklı yanlarını tartışmamızı hatırlattı... :) Hatta bazan hiç olmamış şeyleri hatırlarız, babamızın annemizin bize anlattığı bir olayı sanki hatırlıyor gibi anlatmaya başlarız.İnsan türü olarak bizler sahte anılara öyle eğilimliyiz ki...İnanmak istediğimiz gerçekleri de biz seçeriz... ve hafızamızı da hayatımızı da biz oluştururuz...
Biz enerjiyiz ve hareket halindeyiz...Beyinimiz de öyle, bilincimiz, bilinçdışı zihnimiz de...her şey enerji...Geçmiş ve gelecek bizim 3 boyut ve 5 duyu algısına göre algıladığımız bir şey...Beyin geçmişi de değiştiriyor! Sürekli yaratıyoruz, değişiyoruz...Enerjinin geçmişi geleceği gibi bir şey yok aslında...hep var olan ve sürekli kendisini yenileyen evrimleşen bir sistem var!

27 Şubat 2013 Çarşamba

Eylem içinde, ilişkilerde evrimleşme sürüyor...

Zihninizin sizi ne kadar yönettiğini anlamanın en iyi yolu eylemlerdeki davranışlarınıza ve  ilişkilerinize şöyle bir göz atmanız...İnsan sürekli rol yapar, ikili ilişkilerde, toplum içinde, arkadaş arasında, aile içinde...neden peki? Neden rol yapıyoruz? Sorun bilinç ve bilinç-dışı zihnimizden kaynaklanıyor....Egodan kaynaklanıyor ve de korkularımızdan...en büyük neden doğduğumuz andan itibaren aile, çevre, okul, toplum aracılılğı ile yapılmış olan kayıtları ve dolayısıyla bu çerçevedeki egonun oyunları.... Kaybetme korkusu, belirsizlik korkusu, başarısızlık korkusu, değersizlik korkusu....Ego sürekli plan yapar, hedef koyar, çerçeveyi hep belirlemek ister... Bir ilüzyonda yaşıyoruz ve hala bu maddi dünyada 3 boyutu algılıyoruz ve bilinçdışı zihnimizdeki kodlarla yaşıyoruz... Hal böyleyken, yaşadığımız çağ, geçtiğimiz dönem nedeniyle, eylemlerle evrimleşmeye devam ediyoruz...Bu evrimleşmenin ulaşacağı nokta ise mutlu bir şekilde yapılan gündelik işin, ilişkilerin bir ibadete dönüşmesidir. Dünya her anlamda kendisini yeniliyor, bu da  bağlantılı olarak üzerinde var olan her şeye yansıyor...Yenileniyoruz...Artık çabuk farkediyoruz...Eskiden bizi günlerce, aylarca etkisi altına alan egomuzun bize neler yaptığını ve yaptırdığını göreceli olarak, o anda, 1 saat sonra, 3 gün sonra veya bir süre sonra farkına varıyoruz...İlişkilerde affetmeyi öğreniyoruz...Affetmenin gerçek anlamının karşıdakinin hatasını kabul değil, aslında kendi içimizde yaşadığımız negatif yükü attığımızın bilincine varmaya başladık...bazılarımız anladı ki bu negatif yük kendisine hastalık olarak dönüyor...ağrılar, kanser...vs
Günlük yaşantınızda eylemlerde, ilişkilerinizde farkındalığınızı arttırmak için kendinize şu basit soruları sorun... "Ne istiyorum? Neden istiyorum? Bu benim için neden önemli?" Her küçük farkındalık yeni bir eylemde daha çabuk farkında olmanızı sağlayacaktır....Şunu da bilmeliyiz ki bazan egonun etkisi ile bize felaket gibi görünen bir şey, bir çok kişi veya başka şeyler için tamamlayıcı olmasıdır...

16 Şubat 2013 Cumartesi

Pozitif düşüncenin gerçek anlamı nedir?

Pozitif düşünce deyince ilk etapta algılanan iki kutbun birisi, negatifin 180 derece zıttı. Toplumda adeta domino etkisiyle son yıllarda yaşanan bir durum, yeni çağın da etkisiyle "pozitif ol, pozitif davran, düşün!" herkesin dilinde... Bu harika bir şey olurdu...herkes beyaz dese, herkes iyilik meleği olsa... Bir terazi düşünseniz, olumlu taraf dolup taşsa...ancak "denge" yaşamımız için en önemli şey... Bu kadar çok pozitife yönelmenin sebebi- öyle çok negatiflik var ki- tartının dengeye gelebilmesi için...Orta nokta-merkezde olmak!Önemli olan asıl mesele bu...
Bir de işin diğer yüzü var. Aslında pozitif düşünce "başına geleni olduğu gibi kabul etmektir" Yaşadığımız maddi dünyada kutuplaşmalar var, iyi veya kötü, güzel veya çirkin, doğru ya da yanlış....vs Peki bir "doğru" dünyanın heryerinde doğru mudur? Tabiiki değil...illaki bir referans noktasına ihtiyacımız var...Beyin ölçümleme yapmaya kurgulanmıştır...Bunun için de bulunduğunuz toplumun, çevrenizin, ailenizin doğruları sizin doğrularınız olur...ve o referans noktasından hareketle yanlışı tanımlarsınız, çirkini algılarsınız...Japonya'ya gittiğinizde, bir bakarsınız ki sizin "çirkin" dediğiniz şey oranın "güzel"i...Benim doğrum, senin yanlışın..Neden bunlardan bahsediyorum...kutuplaşmayı yaratan biziz.. Aslında gördüklerinizi olduğu gibi kabul etmelisiniz...Çiçek, çiçektir, kaya, kayadır..."Başıma gelen bu kötü olayla...." diye anlatırken, kime göre kötü? Yaşadığınız toplumda ve sizin de dolayısıyla benimsediğiniz değere göre... Pozitif düşüncenin gerçek anlamı "başına ne gelirse gelsin, olduğu gibi kabul et! Farket! Hatta bir an durup önce sende yarattığı negatif düşünceyi sonuna kadar, derinine hissedip, negatifi deneyimle!" Öfkeliysen bütün zehri dışarı akıt! sinirliysen keza... Geçen gün kardeşim, inanılmaz sinirliydi, sabah yataktan öyle kalkmış, negatifin etkisiyle önüne gelene çatıyor, kırıyor...vs Böyle durumları hiç kaçırmam.Trafikte "bence şu motorluya da kızmalısın! O nasıl hareket öyle? Allah Allah! Hıh şu otobüsün yaptığına bak...bence ona da sinirlen! " Dediğimde birden bana garip garip baktı.."eveeet bugünün nöbetçi sinirlisi sensin! Lütfen bir tane bile kaçırma, herkese sinirlenmelisin!" bir anda yaşanan farkındalık... olayı, tepkileri olduğu gibi değiştirdi...Hepsine biz anlam ve duygu yüklüyoruz... Sadece seyredin kendinizi,farkedin doğrularınızı, yanlışlarınızı,öfkenizi, mutluluğunuzu... gelene hoşgeldin, gidene güle güle! Herşey olduğu gibi-POZİTİF düşünün!

11 Şubat 2013 Pazartesi

PARA sadece dolaşımda olan bir enerji...

PARA! ne çok insan enerjisi altında eziliyor...bu enerjinin, gücünü ve nasıl kullanacağını bilenler, farkında olanlar var, çocukluktan itibaren bolluk bereket bilinci ile yetişenler.... Para sadece bir değiş tokuş aracıdır...Lidyalılardan önce takas sistemi vardı ve insanlar sadece varlığa odaklı yaşarlardı...Sonra para bulundu ve üzerine herkesin enerjisi yüklendi...Ancak bazıları vardı ki enerjisini varlığa yüklemeye devam etti... Büyük bir evde yaşamak, büyük tarlalarda üretim yapmak...vs.Varlığın enerjisi de parayı çekti...böylece zenginler, orta halliler ve fakirler...kısaca sınıflar ortaya çıktı...Tümü insanların odak noktası yüzünden...Eğer "param yok, iki yakamı biraraya getiremiyorum...valla ay sonu zor geliyor...çocukların okul masrafı..falan ancak yetişiyorum!" dediğiniz sürece...bilinçdışı zihninizdeki inancı kodlamayı güçlendirdikçe hayatınızı böyle yaşamaya mahkumsunuz! Beyin ölçüm yapmayı sever, yerini belirlemek için...Ancak dikkatinizi paradan ziyade varlığa odaklamalısınız...Ne istiyorsunuz?Müstakil ev, araba, yazlık, seyahat... Nasıl yaşamak istiyorsunuz? Biz maddi, 3 boyutlu bir dünyada yaşıyoruz... Ölçümleme yapıyoruz belli bir referans noktasına göre, geçmiş, şimdi, gelecek diye ayırıyoruz...Oysaki bilinç dışı zihin herşeyi genel algılar...hep vardır, her zaman! "Ben bolluk bereket içindeyim, varlıklıyım, benim severek yaptığım, bol bol para kazandığım bir işim var, ben zenginim" dediğinizde bilinçdışı zihinde yaptığınız  bu kodlama hayatınızı bu yönde oluşturur...Kendi cümlelerinizi kendiniz bulun...gün içinde kendinizi seyredin, kurduğunuz cümlelere bakın...Negatif cümlelerinizi yakalyın ve bunun 180 derece zıddı ne olabilir onu bulun....
Bu kodların oluşması için yine beyin alfa modundayken sabah ve akşam en az 10-20 kere tekrarlayın..ve gün içinde aklınıza geldikçe günlük konuşmalarınızın arasına yerleştirin...Hatta hipnozla telkin de alabilirsiniz...Zamanla (aslında buradaki zaman, nöronların arasındaki yolların sağlamlaşması, genelde 21 gündür öğrenme süreci... şimdiki hızlanmış rezonansla bu süre daha da kısalıyor..) bakış açınız da değişmeye başlar ve istediğiniz tarz hayatı yaşarsınız...

5 Şubat 2013 Salı

Bilinçdışı zihnin kalkanı: Kilo!

Kilo almak bir düşüncedir... Doğduğumuzdan andan itibaren çevremizi oluşturan koşullar, kişiler bizim çeşitli düşünceleri edinmemimizi, aynı şeyleri deneyimleyince de bunları inanç ve kalıplara çevirmeye dolayısıyla da hayatımızı oluşturmaya devam ederler.... Bilinçdışı zihin yaşanılan deneyimlerle kendisini güvende hissetmediği için yağlarla kendine bir kalkan yapar...tek amaç "güvende olmak, güvende hissetmek" tir...Yaptığı kalkanla da artık güvendedir... Ancak herkeste kodlama farklı olabilir...bazan sadece " ben güvendeyim" olumlaması ve telkini işe yaramayabilir...Çünkü bu güvensizlik durumu nasıl herkesin farklı hayatları, deneyimleri varsa, ona göre farklı hatalı kodlamaları vardır! İdeal kiloya ulaşmayı kişi ister, ancak temelindeki kodu değiştirmek gereklidir... Burada yeni düşünceler, şartlanmalar üretmiştir..."Ne yesem yarıyor!, Su içsem yarıyor!, benim için 85  direnç, orayı bir türlü kıramıyorum!, kilo veriyorum, fakat kısa sürede fazlasıyla geri alıyorum....ah şu boğaz durmuyor ki!" tüm bu cümleler yeni kodlamalar yaratıyor... hepsi için farklı pozitif bir ifade yaratmak ve telkin vermek gerekiyor ki o kalkanı kaldırabilsin....Dietle, sporla ideal kiloya ulaşabilirsiniz, ancak yine bilinçdışı zihninizdeki kodlama günü geldiğinde yaşadıklarınızla beraber adeta hortlar, zihin oyun oynamaya başlar,"amaaan boşver gitme bugün spora, bir günden bir şey olmaz! Ne zamandır bunları yemiyorum yarın aynı sistem tekrar başlarım!" ve kısa sürede verdiklerinizin hepsini geri alırsınız....Temeldeki inancınızı bulmaya  çalışmak en güzeli...tabii bu arada "Ben güvendeyim!, Ben sağlıklıyım, hep formdayım" cümlelerini günlük hayatınıza yerleştirmeniz, aşama kaydetmenizi sağlayabilir...

4 Şubat 2013 Pazartesi

Ormana yukarıdan bakabiliyor musunuz?

Son zamanlarda herkesin konuştuğu moda olan bir kelime "farkındalık".... Gerçekten bunun anlamını nasıl idrak edebilir insan? Tabiiki başına gelen olaylardaki tepkileri ile... Geçen gün bir sorunla karşılaştım...önce sorunun içinde kaybolarak, yani aslında yaprakların arasında kaybolarak, her bir yaprağa  çözüm yoluymuş gibi sarılıp bırakıp, sarılıp bırakıp...bitap düştüm...aklım karıştı...gittikçe yolumu kaybettim...frekansım düştü, ümitsiz bir haldeydim....sonra "bir dur!" dedim kendime...bunca şey öğrendin uygula!...ve olayın dışına çık, ormana bir yukardan bak! İşte o an aslında farkındalık olarak görülebilir...hemen bildiğim bazı yöntemleri uygulamaya başladım..veee mucize gerçekleşti... Zihin öyle güzel oynuyor ki bizimle...sınırlı, negatif enerji üreterek ormanın içinde kaybolmanıza neden oluyor...Oysa yapılabilecek tek şey o anda sadece durmak! Zihnin ürettiği çözümleri bir tarafa bırakıp, sakinleşip, hatta o anda yapabiliyorsanız beyni alfa moduna getirip, sorunuzu sormak..." Bu konuda ne yapabilirim?"Engin bilinçdışının zenginliklerinden faydalanmaya başlıyorsunuz... otomatik olarak resme yukardan bakmaya başlıyorsunuz vee mucize dediğimiz sonuçları, çözümleri görebiliyorsunuz... İşte o anda gerçekten "farkındalık" yaşıyorsunuz!

28 Ocak 2013 Pazartesi

Köprüden geçiş devam ediyor...

Dünya çok enteresan bir dönemden geçiyor...Yeni çağ, herşeyiyle farklı bir dönem...Artık eski alışkanlıklar dönemi sona eriyor... artık çok iyi bir okulu bitirmiş olmak, aileden zengin olmak...vs gibi şeylerin önemi yavaş yavaş azalıyor.Artık sadece bir işe gidip gelmek, ruhsuz bir şekilde çalışıp hafta sonu gelsin diye dua edilen veya kendi işi ise sadece cebini doldurup tatmin olmaya çalışma zamanı bitiyor...Para kazan, harca, fiziksel ihtiyaçlarını gider dönemi kapanıyor...Sahip olmadığınız parayı gösteriş için harcayıp, başka insanları etkileme dönemi bitiyor...Dünyanın rezonansı hızlandıkça uzaydan gelen ışınların durumu da değişiyor ve insanı artık değişim için zorluyor...Artık bir olaya eski tarzda çözüm bulmaya çalışmak işe yaramıyor...Eski düşünceler, şartlanmalar, alışkanlıklar değişiyor...Değişmek zorundayız...Değişmezsek nolur? "Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin!" Peki bundan sonra ne önemli? Deepak Chopra'nın 3 sorusu vardır; (bugün bir yazıdan esinlendim)
 - işiniz  kolay mı ?
- Yaparken size büyük bir zevk veriyor hatta oyun oynamak
  kadar eğlendiriyor ve zamanın nasıl geçtiğini unutturuyor mu ?
- Bir hizmeti içeriyor ve insanlara ilham verici oluyor mu?
Eğer bu sorulara yanıtınız olumsuz ise, hayat amacınızı bulmaya çalışmanızı öneririm...Bunu nasıl yapacaksınız? Hergün mutlaka oto-transa girip veya meditasyon yaparak veya namaz kılarak, zihninizi boşaltıp evrene "Ben kimim? Burada hangi amaçla ve neye hizmet için bulunuyorum?" diye sormalısınız...Cevap mutlaka gelecektir...Bir fırsat olarak, bir arkadaştan tavsiye, içsel olarak, bir reklamdan bir filmden....vs  Bu çağ artık yaratma ve şifalanma dönemi...
Bundan sonra yaratıcı olmak ve bütün için çalışmak ve bundan derin keyif almak önemli...Herkesin parmak izi nasıl farklı ise, herkesin farklı bir yeteneği ve amacı var... Bunu bulmaya çalışın...bu dönemde kozmik enerjiler çok güçlü olduğu için zaman zaman çıkmaza girebilir, öfke nöbeti, iletişimsizlik, kafa karışıklığı, fiziksel rahatsızlıklar hissedebilirsiniz...Köprüyü geçiş tamamlanana kadar önceden verdiğiniz tepkileri vermeden önce 2 kere düşünün ve bol boolll temizlik yapın...

24 Ocak 2013 Perşembe

Hepimiz birbirimizin öğretmeniyiz...aynasıyız..

Bugün yaşadığım bir olay bende derin bir farkındalık yarattı...Hissettiğim duyguyla empati yaptım...ve kimseye öyle davranmamam gerektiğini öğrendim...Eskilerin bir lafı vardır; "kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma!" Burdan çağrışım şu konuya bağladı...Etrafımızdaki insanlar bizim aynamız...sevdiklerimiz ve hoşlanmadıklarımızla bizim aynamız...iyi davranışlarla, kötü davranışlarla, maskeli davranışlarla hepsi bizim yansımamız... Yıllar önce çok sevdiğim yoga hocam Ramaray bir gün derste bana (çok iyi gözlemlemiş ve anlamıştı) sınıftakiler hakkında ne düşündüğümü sordu...Ben de klasik maskeli yüzümle önce hepsi gayet iyi dedim..."Hepsi mi?" diye tekrar sorduğunda dürüstçe cevap vermek istedim...Hayır birisi vardı ki sinir oluyordum...Nelerine sinir oluyorsun diye sorduğunda, "bilmişliğine, sınıfın sanki lideriymiş gibi davranmasına, herşeyine sinir oluyorum, bir de doğal gelmiyor, yapmacık" dedim... Ramaray bana "aslında sen de öyle olduğun için, bunun yansımasını da onda gördüğün için yüzeye çıkıyor ve seni rahatsız ediyor" dedi...Sonra tüm sınıfa dönerek, Tanrı hepimizi aynı yaratmıştır, tüm duygular hepimizin içinde var, bazıları bastırılmış bazıları öne çıkmış durumda..karşılaştığınız kişinin sempatikliğinden hoşlandıysanız, aslında sizdeki sempatikliği yansıttığı içindir... başka bir hareketine sinirleniyorsanız aslında sizdekini ortaya çıkarıyor...bu duygu bende yok diyemezsiniz...hepsi var, hepimizde...ne oranda var olduklarını ise etrafınızdaki insanlar hakkında düşündüklerinizle öğrenebilirsiniz....dün bir arkadaşım  ortak bir arkadaşımız hakkında "Neden onunla değil?" diye sorduğunda "Deli o yaa! aklına geleni yapar!" dedim gözümde sevimli bir hali canlanarak.... veeee birbirimize baktık, "o senin aynan, sen de öylesin!" dedi :)

17 Ocak 2013 Perşembe

Merkezi Düşünce Balonu

Eckart Tolle'u okuduğumdan beri gözümde şöyle havada asılı kocaman bir balon canlanıyor...İçinde negatif pozitif, nötr her türlü düşünce var...yok, yok...O balon her tür düşünce ile dolu...Titreşiminiz nasılsa ona göre ordan düşünceyi çekiyorsunuz ve size yapışıyor, ona bir de duygu yüklenince gidiyor görevini tamamlıyor... e tabii onu engelleyen başka düşünceler yoksa! Kullandığım bir yöntem olan Access Bars'da bir olayın gerçekleşmesini istediğinizde önce onunla ilgili düşünce temizliği yaparsınız ki sizin düşüncenize başka şeyler, düşünceler karışmadan müdahale etmeden gerçekleşsin...örneğin geçende  bir tanıdık, 3 mirasçıya ait olan tarlalarını bir türlü satamadıklarından bahsetti...Ben çok istiyorum, odaklanıyorum, hayal ediyorum, imgeleme yapıyorum...olmuyor dedi...Çünkü orda öncelikle 3 kişinin titreşimlerine ve isteklerine göre hergün değişen düşünceleri var, o tarlanın satılacağını bilen herkesin o Merkezi balondan aldığı bir düşüncesi var, satıcının (emlakçı) bir düşüncesi var, komşuların, akrabaların "baba yadigarı orası, satılır mı hiç!", ordan geçen ve "satılık" levhasını görenlerin düşünceleri var, iş yaptığınız çok uzakta Çin'deki adama 2 dakika telefonda bahsettiğinizde, parayı tarlanın satışı ile bir kısmını vereceğinizi söylediğinizde o anda oluşan düşüncesi var..... bu liste böyle uzar gider...bu kadar çok düşünce bolluğunda satılmaması çok doğal...Bu demek değil ki bu hiç gerçekleşmez...gerçekten yürekten inanarak istendiğinde tüm bu düşüncelere rağmen gerçekleşir...küçücük bir tereddüt, korku veya soru işareti olmadan....büyük balık küçük balığı yutar misali inanç ve kalpten istemek çok önemli... çaresizce değil....o zaman benzer negatif düşünceler de olayın titreşimini etkiler....tam kalpten, saf bir şekilde, başkalarının düşüncelerinden soyutlanarak istediğinizde olay sizin titreşiminizle bir olur... zaten kendiliğinden gözünüzde canlanır ve eminsinizdir, bilirsiniz o işin olduğunu...Bu içten gelir! Aslında bu da balondaki düşüncelerden biridir...

YANKI


Bir babayla sekiz-dokuz yaşlarındaki oğlu dağlarda yürüyüşe çıkmışlardı. Çocuğun ayağı birden kaydı ve düştü. İncinen ayağının sıkıntısıyla haykırdı:
"Aaaahhhhhhhhh!"Sesi karşı dağlardan yankılanıp aynen geri döndü: "Aaaahhhhhhhhh!" Daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamış olan çocuk çok şaşırdı ve merakla bağırdı: "Kimsin sen?!" Cevap gelmekte gecikmedi: "Kimsin sen?!"   Çocuk bu cevaba öfkelendi:"Korkak!" Cevap aynıydı "Korkak!"                       
Bunun üzerine babasına donup sordu."Neler oluyor baba, anlamıyorum?"
Babası gülümsedi ve "Dikkat et oğlum" dedi. Sonra da karşı dağa doğru bağırdı:
"Herşey çok güzel!"  Dağdan gelen ses cevapladı: "Herşey çok güzel!" "Seni seviyorum!" "Seni seviyorum!"
Çocuk hâlâ hayret içindeydi, ama yine de anlayamamıştı. Daha sonra babası açıkladı:
"insanlar buna 'yankı' derler, ama o aslında hayat'in ta kendisidir."
Söylediğin ya da yaptığın herşeyi aynen sana iade eder. Hayatımız, yapıp-ettiklerimizin bir yansımasından başka birşey değildir Dünyanın daha sevgi ve adalet dolu olmasını istiyorsan, kendi kalbini sevgi ve adaletle doldurmalısın. Başkalarının şefkatli olmasını istiyorsan, senin şefkatli olman gerekir. Bunu herşeye uygulayabilirsin: "Hayat ona ne verdiysen, onu sana aynen iade eder."

Çoğumuzun bildiği bu hikaye insana düşüncelerinin, davranışlarının ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Vee pozitif düşüncenin önemini bir kez daha gözler önüne seriyor...Geçen gün bir arkadaşım çok güçlü içten derinden edilmiş bir bedduanın karşı tarafı olumsuz etkileyebileceğini söyledi...Aslında o yürekten edilen beddua ilk başta kendisine zarar verecektir, negatif  bir olayla karşısına çıkacaktır ya da bir hastalıkla.. Karşı taraf da büyük bir ihtimalle aralarındaki olaydan etkilenip negatif düşünceler aklından geçirdiyse onunki de kendisine dönüp gelecektir...Yaşadığımız evrende herşey etki-tepki ile olur, dolayısıyla diğeri de çok da masum değildir aslında....Dolaysıyla herkes düşündüğünü çeker ve yaşar..."Sen artık benim düşmanımsın, bundan sonra bunu böyle bil!" dediğiniz kişi değil,  kendinizsiniz aslında düşmanınız...ya da dostunuz...

15 Ocak 2013 Salı

Yaşlanma sadece bir düşüncedir...

Yaşlanma sadece bir düşünce...Bilinçaltının bir görevi de bedenin işleyişini yönetmek. Nefes alp verirken, bilinç değildir onu yöneten...dur şimdi alıyorum, veriyoruumm...farkında bile değilsinizdir..Hazmetme, yiyeceklerin özümsenmesi, posasının ayrılması...vs. Hepsi bilinçaltında bulunan kodlama ile gerçekleşir ve sistem çalışır...Bilinçaltında bulunan diğer kodlamalar doğduğumuz anda başlar, deneyimledikçe, şartlanmalarla sağlamlaşır ve işini mükemmel bir şekilde gerçekleştirir. Yaşlanma da aynı şekildedir. Bilinçaltı etrafındakileri kaydederken dede, babaanne gibi yaşlı insanları görür, her yıl yaşgünü yapılır 1 yıl daha geçtiğini görür ve kaydeder..geçen yılların bedeni değiştirdiğini belli bir olgunluğa gelindiğinde zirve yapacağını sonra da eskimeye başlayacağını kodlar...Peki bu kodlamayı değiştirirseniz nolur? Bilinçaltı yeni verilen emiri mükemmel bir şekilde işleme koyar...yani bedeniniz genç kalır... Hipnoz enteresan bir olay! Trans halinde düzenli olarak verdiğiniz telkinlerle sistemi değiştirebilirsiniz...Çünkü zaten hepsi bir inanç,şartlanma ve düşünce kalıbı...

11 Ocak 2013 Cuma

İyi ki varsın!

Hepimiz bir diğeri için "iyi ki var" dır...Hepinizin hayatında mutlaka bir dönemde birisi size "iyi ki varsın!" demiştir... Çünkü biz bir bütünün parçalarıyız...hepimizin birbirimize ihtiyacı var...Bir inşaat yapılırken bir çivi bile önemlidir, küçük de olsa o çivinin inşaatı bitirmek için bir görevi vardır, olmazsa olmaz...bazan o çivi bir hayat kurtarır...Onun için küçük iş, küçük olay, küçük değersiz insan, veya büyük iş büyük olay büyük insan yoktur...Herşeyin herkesin bir diğeri için, asıl olan da bütün için önemi vardır ve iyi ki vardır.Bugün o dönemlerden birisini yaşadım...Sabahtan beri üçüncü kişi bana "iyi ki varsın" dedi...ne güzel hissediyor insan...:) önce bu egom için çok da iyi bir şey değil dedim kendime...Sonra da farkında olursam bunun bana yararlı bir şey olacağına karar verdim ve  o olumlu enerjinin keyfini çıkarmanın bana ne kadar iyi geldiğini farkettim... Bugün birileri, birileri için mutlaka iyi ki var oluyordur bir yerlerde....Kendinizi seyredin, birisi hakkında konuşurken yargıda bulunuyor musunuz? Bilin ki o insan birileri için iyi ki var!
Yaşam iyi ki var, dünya  iyi ki var, biz hepimiz iyi ki varız!

8 Ocak 2013 Salı

Yeni Çağ ve Kozmik temizlik

Yeni çağ eski uygarlıkların da işaret ettiği gibi 21 Aralık'ta başladı...Aslında bu çağa geçis 1980 lerden beri bir hazırlık sürecinde devam ediyordu...2000 yılı ile ivme kazandı...şimdi de bir 20-25 yıl belki bu  hazırlık süreci devam edecek...Hiç bir şey evrende keskin bir şekilde olmuyor, hep bir süreç bir geçiş dönemi oluyor...gece gündüze dönerken birden güneş parlamıyor...Alacakaranlıktan, yavaş yavaş aydınlanma oluşuyor....İşte biz de şimdi o dönemi yaşıyoruz ..Peki bu dönemlerde neler oluyor, nasıl değişiyoruz? Bilimadamlarının belirttiği gibi son yıllardaki güneş patlamaları inanılmaz seviyelere ulaşmış durumda, dünyanın Schumann rezonansının değişimi devam ediyor... dünyanın pek çok yerinde radyo, tv, internet yayın ağlarında kesintiler yaşanıyor...zaman algımız değişmeye başlıyor...farklı frekansları algılamaya başlıyoruz yavaş yavaş...bu da çoğu kişide ilk etapta dengesizlikler yaratabilir, uykusuzluk, kendinizden beklemediğiniz davranışlar, kararlar, patlamalar veya da sürecin ve enerji bedeninin değişimin farkında olabilirsiniz...Bu geçiş döneminde yapabileceğiniz tek şey hedefe odaklanmak...hani nasıl bir radyonun frekansını ayarlarken (eski radyolardan bahsediyorum) pür dikkat hedefe kitlenip ayarlama yaparsınız...Aynı şekilde bu dönem enerjetik ayarların değiştiği bir süreç olduğu için pozitif düşünceyle hedefe an'a odaklanmalısınız...Kendinizi izleyin, endişe ve korku içinde misiniz, gelecekle ilgili kaygılarınız var demektir, acı çekiyor, üzüntü ve keder içinde misiniz, geçmiştesiniz...an'da iseniz huzur, bazan sevinç, mutluluk, veya da boşluk hissedersiniz...birşey düşündüğünüzde veya söylediğinizde bunun negatif mi pozitif mi olduğuna bakın... negatifse bunun tam 180 derece karşıtı ne onu bulun...örneğin "offf bunu yapmak istemiyorum!" dedğinizi farkettiğinizde peki "neyi yapmak istiyorum?" diye bakın...eski kalıpların farkına varmaya çalışın...herzaman yaptığınız şeyden farklı ne yapabilirim diye  bakın...çünkü artık o alışkanlık haline gelmiş ve enerjisi düşmüştür, sizi de aşağı çeker...bunu yeteneklerinizle bir tutmayın lütfen...sadece yaratıcı olun...Pozitif  düşünen ve hareket eden insanlarla vakit geçirin...eski alışkanlık olan "ayıp olur" u bırakın artık...bunlar egonun alışkanlıkları...ego çerçevesinden çıkmak istemez..orada mutludur...Bunun farkına varabilirsiniz...Değişim daha da hızlanarak devam edecek...Buna hazırlıklı olmalısınız...Satürn'ün akrep burcunda olması da tesadüf değil...Akrep ölümü simgeler bir yerde...Bunun anlamı radikal değişimler dönemi demektir...Dile kolay 26.0000 yıllık yeni bir çağa girdik...Bu çağın gerektirdiği gibi  temizlenip hazırlığımızı sürdürmeliyiz....  

7 Ocak 2013 Pazartesi

Hayal kurun...güzel şeyler oluyor! :)

HAYAL KURUN ! ÇÜNKÜ ONLAR GELECEKTE OLACAKLARIN FRAGMANIDIR...Einstein

Bugün bir arkadaşımdan esinlendim...İnsan beyninin çalışması enteresan, gerçek ve hayali ayırt edemiyor yapısı itibari ile... Nlp seminerlerinde bahsederler nöronlar 21 günlük bir çalışmanın sonucu o beceriyi hayata geçirebilir hale gelirler, hatta BBC'nin bir videosu vardır, bir sporcuya antrönörü atlayamadığı yüksekliği 21 gün boyunca atladığını hayal etmesini söyler ve 21 gün sonunda gerçekten o yüksekliği sporcu atlar! Günde sadece kısa süreli bir hayal kurma, hedeflerinize kolayca ulaşmanızı sağlar...ki bunu özellikle beyin teta ve alfa dalgalarını yayarken yani sabah uyandığınızda, gece uyumadan önce ve günün sakin bir anında hafif transta yaparsanız çok daha kısa sürede hayalinize ulaşmanız mümkün... 
Beynin gerçek ve hayali ayırt edememesi insanın kafasında soru işaretleri getiriyor? Acaba biz de bir hayal içinde miyiz?